Turizm alanında bildik, duyduk, slogan gibi söylemler; “Bu yıl geçen yılı geçtik, gelecek yıl bu yıldan daha iyi olacak..." Turizmde değişim başlamalıdır hem de ivedi!

Son yıllarda sıkça duyulan bu cümleden kim ne anlıyor herkes kendi cevabını versin. Ama anlaşılmaz olan her aşamada veri eksikliğidir. Ne kadardan ne kadara gelmişiz, artış oranları nedir, kazanım ve yeni motivasyon hangi ölçüdedir? Bu soruların yanıtlarını bulamıyoruz çünkü verilerin bilimsel ve bağımsız olmadığı inancı yaygın. Devletin resmi organı TÜİK gıda ve enflasyon rakamlarında net ve doğru sayılabilecek veriler ortaya koyamadığı için bu kurumun diğer bütün rakamları şüpheli olarak değerlendirilmektedir. Turizm için kullanılması gereken ilave veriler turist sayılarıdır. Bu rakamlarda oynamalar yapıldığı zaman gerçek, reel değerlendirme yapmak şansı ortadan kalkmaktadır. Resmi rakamlar uluslararası STK'lara da yollandığı için veya bu STK'lar istatistik rakamlarını sorgulamadan doğrudan aldıkları zaman içteki hata payı ve çelişen rakamlar dışarıya doğru yayılmaktadır.

Özellikle turizm konusunda ayakların yere sağlam basması gerekiyor. Çünkü turizm geliri ülke ekonomisi için önemli bir değere sahip. Ancak yanıltıcı rakamlar bu sektördeki yatırım kararlarını teşvik etse bile işletmeden gelen sorunlar bir şekilde rasyonel, akılcı kararların önüne geçiyor. Çünkü normal şartlarda herhangi bir sektörde arz talep yanında geleceğe yönelik hesaplamaların yatırımları şekillendiriyor olması gerekir. Ancak turizmde işler bu şekilde yürümüyor. Tesisler olsa olsa metodu veya varsayımlar ile şekilleniyor ve inşa ediliyor.

Esas olarak ülke turizminin iki büyük sorunu var;

1. 12 Ay turizmin kavramının eksik olması,
2. Tesislerin çevre etkisi değerlemeleri dışında inşa edilmeleri.

Bu iki maddeye ilave olarak gelecek on yılların en büyük sektörel belirleyicisinin farkında olarak ivedi bir şekilde tedbir almak zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Onun detaylarını açıklayacağım ancak önce iki maddeyi biraz irdelemekte fayda var.

İlki toplumsal alışkanlık ve buna ilave ekonomik sıkıntılarla ilişkilidir. Yaygın inanış olarak deniz kenarında veya dağ başında kendine ait bir yapı kondurmak ve oradan senede belki birkaç ay faydalanmak ancak geride kalan aylarda o yapının idamesi ekonomik kurallara çok da uygun değildir. Bu yapıların kalitesi ve kapladığı beton alanlar ile kendi içinde geliştirdiği çevre riskleri ve özellikle yangınlar sorunları artıran faktörler olarak önümüzde durmaktadır. Bu yapı sahiplerinin model olarak seçtikleri oldukça pahalı olan model bugün bile sürmektedir Çünkü ekonomik olarak geleceğe bakıldığında gayrimenkul yatırımı enflasyondan etkilenmeden varlık değerini bir şekilde artıran etkiye sahiptir. Dolayısıyla bireyin bu kararda herhangi bir hatası yoktur çünkü kendi birikimini ve zenginliğini güvence altına almak istemektedir. Bu kadar fazla bireysel beton yapı yerine mütevazı ölçekte tesislerden yararlanma fırsatı sunulmuş olsa bu durum hem turizm sektörünü hem de bireyin ekonomik olarak dinlence ihtiyacını karşılayacak çözüm olabilirdi. Günceldeki hayat pahalılığı ve kötü ekonomik göstergeler bireylerin tatil ve turizm sektörüne katkısını mümkün kılmamaktadır.

İkinci madde oldukça can sıkıcı bir o kadar da tedbir alınmadığı için doludizgin oluşan bir karmaşayı ifade etmektedir. Tesislerin aslında kamunun yani halkın ortak faydası için kullanılması gerekli olan deniz kenarlarına, ormanlık alanlara çevre bilinci dışında konuşlanmaları ülke doğal zenginliğinin geleceğini tahrip anlamına gelmektedir. Bunun üzerine özellikle golf alanı gibi tesisleri ormanları keserek yerleşmelerine izin vermek adeta bir çevre intiharıdır. Turizmde ileri ülkelerde golf sahaları yatırımcının kendi geliştirdiği alanlardır. Böylece mevcut ağaç varlığına ilave olarak bu tesisler yeni yatırımlarla genişlemektedir. Aslında bu maddenin uygulanması oldukça basit bir iradeye bakmaktadır.

Bunların üzerine acilen uyanmak ve tedbir almak gerekli olan bir diğer önemli madde ise gelecek yıllardaki sıcaklık artışı ve kuraklıktır. Ormanların değerinin bilinmemesi yanında rant için bilinçli olarak yakılması, yakılan yerlerin imara açılması yapılan en büyük yanlışlıklardan bir tanesidir. Ağaç varlığı toprak üzerindeki iklim dengesini kuran önemli bir organik tedbirdir. Öyle ki ağaçların yok olması toprak altında gözle görülen ve görünmeyen tüm varlıkların katledilmesi sonucunu doğurur. Eğer yanan orman alanları başka amaçlar için kullanılmaz ve tekrar ağaçlandırılırsa denge kazanılmış olacak ancak ağaçların büyümesi için gereken belki 15-20 yıllık süre iklim dengesi açısından kaybedilen zaman olacaktır.

Tüm bu tedbirlerin alınmış olduğunu düşünelim, yine de bahsi geçen zaman dilimi içinde küresel iklim değişiklikleri turizm ile ilgili bazı farklı durumları da ortaya koyacaktır. Bunlardan önde geleni 2000 yılından itibaren oldukça dramatik şekilde kendini gösteren iklim değişiklikleridir. Bunun turizmde ilgisi eski uygulamalarda olduğu gibi yaz veya kış turizm şartlarındaki eski tarihlerde büyük sapmalar olduğudur. Örneğin Şubat ayında yoğunlaşan kar ve kayak turizmi Nisan veya Mayıs ayına doğru ötelenecektir. Benzer şekilde Temmuz ayında yaşanan sıcak deniz mevsimi Eylül ayına doğru sapma gösterecektir. Turizm camiası bilgilerin ışığı altında ve önceki yazılarımda uyarmaya çalıştığım sürdürülebilirlik kapsamı içerisinde yeniden bir müşteri ve sezon planlaması yapabilmelidir.

Diğer yandan henüz aşırı turizm kavramına aşina olmasak bile doğalı korumak adına hava su ve toprağın iyileştirilmesi için bilimsel ve teknik çalışmalar yapılması önemlidir. Özellikle su konusunda turizm sektörünün mutlaka geri dönüşümlü ve tasarruflu sistemlere geçmesi elzem görülmektedir. Bunlar düşünüldüğü gibi uzay teknolojisi değildir. Son derece basit mühendislik işlemleridir. Bu konuda sektör paydaşlarının hem bilgilenmesi hem de benzer sistemleri tesislerinde kurmaya başlaması ile büyük ve faydalı geri dönüşler ortaya çıkacaktır.

Telegram Turizm Ekonomi