Türkiye’de tüketimle ilgili pek çok alanda olduğu gibi, turizm alanında da yurttaşlar korumasız ve sahipsiz. Turizmde dönem vurkaç dönemi.
Son birkaç günde iki seyahat acentesi ile ilgili şikayetler ortalığa yayıldı. Her ikisi de yüzlerce insana tur sattıktan sonra turları iptal edip, paraları iade etmeden ortadan kayboldu. Biri “İflas ettim” diyor, diğeri “Banka hesaplarımızı bloke etti. Şikayetinizi geri çekin ki bloke kalksın, paralarınızı ödeyelim.” diyor. Dişinden tırnağından artırıp tatil parası biriktiren çok sayıda vatandaş tatile çıkamadığı gibi elindeki birikimden de oldu.
Bu senaryo Türkiye’de her yıl yaşanıyor. Her yıl vurguncular vatandaşın milyarlarca lirasını çarpıp ortadan kayboluyor. Sonraki yıl yeni şirket kurup yola devam edebiliyor, çünkü bu şekilde tur satıp piyasayı/vatandaşı dolandıran hiç kimsenin başına bir şey gelmiyor.
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) dolandırıcılığa karşı vatandaşa “Tatilinizi TÜRSAB üyesi acentelerden alın” diyor. Onlar da TÜRSAB’ı dinleyip üye acentelerden tatil satın aldılar. Öncesinde ise pek çoğu bir dedektif gibi şirketi araştırdı, daha önce o şirketle tatile çıkan insanlarla konuşup bilgi aldı... Sonuç: Yine dolandırıldılar.
Turizm Ekonomi’yi arayan, mesaj gönderen onlarca vatandaş “Artık yöntem değiştirmişler. İlk birkaç turu son derece özenli ve güzel yapıyorlar. Bunun üzerine katılımcılar turlarla ilgili olumlu yorumlar yazıyorlar. Diğerleri de bu yorumları okuduktan sonra güven oluşuyor ve turu satın almaya başlıyorlar.” diyerek aslında dolandırıcılık işinin baştan kurgulandığına dikkat çekiyor.
Vatandaşlar dolandırılıyor çünkü Türkiye’de tatilcileri güvence altına alan bir sistem yok. Başta İngiltere ve Almanya olmak üzere, Avrupa’da tur operatörleri, belli teminatlar ödeyerek faaliyet gösterirler. İngiltere’de her bir tur operatörü, ATOL’e (Tur Operatörü Lisanslama) o yıl taşımayı planladığı yolcu miktarına mukabil bir teminat öder. Almanya’da ise benzer bir para Alman Seyahat Sigorta Fonu’na (DRSF) ödenir. Böylelikle tur operatörü iflas ettiğinde veya taahhütlerini yerine getirmediğinde o şirketin teminatı ile önce yolcuların paraları, sonra da kamunun (SGK, vergi borçları vs) ve diğer tedarikçilerin alacakları karşılanır.
Bu gibi durumlarda, başta turizmciler olmak üzere, pek çok kesim “O fiyata o tur olur mu?”, “Bıkmadınız dolandırıcıların tuzağına düşmekten” diyerek ucuz olduğu için turu satın alan mağdurları suçlamayı seçiyor. Ne yapmaları bekleniyor? Tetikte olmaları, fiyat düşükse şüphelenmeleri ve almamaları. GSM şirketlerinden gıda tekellerine, enerji dağıtım şirketlerinden bankacılık sektörüne kadar pek çok alanda işletmeler adeta mafyalaşmışken, vatandaş hangi birine karşı tetikte olacak?
* Gıdadaki hilelere karşı tetikte ol!
* Telefon dolandırıcılıklarına karşı tetikte ol!
* Sıfır araba alırken bile boya var mı diye tetikte ol!
* Ev alırken daha önce depremde çatlayıp patlamış mı diye tetikte ol!
* Tatil alırken dolandırılıyor muyum diye tetikte ol!
* Üzerime birileri şirket açmış mıdır, kredi çekmiş midir diye tetikte ol!
* Bankacılık dolandırıcılıklarına karşı tetikte ol!
Sizce de burada bir tuhaflık yok mu? Bu ülkenin vatandaşı hep mi tetikte yaşamak zorunda? Tetikte olması gerekenler vatandaşlar mı, yoksa onların haklarını korumakla görevli kamu otoriteleri ve meslek örgütleri mi?
Türkiye’de acilen gelişmiş ülkelerdekine benzer bir tatil sigorta sistemi hayata geçirilerek vatandaşlar güvence altına alınmalı. Piyasanın çok altında turlar satan, agresif pazarlama yapan ve kendi ölçeğinin üzerinde satış yapan işletmeler mercek altına alınmalıdır. Bu şekilde hem sektördeki çürük yumurtalar ayıklanır hem işini düzgün yapan yüzlerce seyahat acentesi zan altında kalmaz hem de sektör itibar kaybetmekten kurtulur.