Turizm

Erkan Yağcı’dan turizme ilişkin kritik uyarılar

TÜROFED Başkanı Erkan Yağcı; maliyet, kur ve rekabet baskısı altındaki sektöre yeni yükler getirilmemesi konusunda uyarıda bulundu.

Abone Ol

Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) Başkanı Dr. Erkan Yağcı, turizm sektörünün sıcak gündemini Turizm Ekonomi Haber Müdürü Savaş Daş’a değerlendirdi. Sektörün ekonomik, jeopolitik ve rekabet anlamında zor bir süreçten geçtiğini, maliyetlerden kaynaklanan fiyat artışını piyasaya kabullendirmekte zorlandığına dikkat çeken Yağcı, “Teşvik edilmemesi gereken bir sektörü teşvik edilmesi gereken bir sektöre dönüştürmeyin.” uyarısında bulundu.

“Artık yeni bir sıçrama veya büyüme zor”

Başta Rusya ve Ukrayna, İsrail-Filistin ve İsrail-İran olmak üzere, Türkiye’nin bulunduğu coğrafyadaki sıkıntılar ortadan kalkmadan turizmde yeni bir sıçrama veya önemli sayılabilecek bir büyüme gerçekleşmesinin zor olduğunu belirten TÜROFED Başkanı Dr. Erkan Yağcı, turizmde gelinen noktanın üzerine çıkılabilmesinin bölgedeki jeopolitik gelişmelerin Türkiye’nin lehine dönmesiyle mümkün olabileceğini ifade etti.

“Rusya, Ukrayna ve İsrail’den 4,5 milyon ziyaretçi kaybettik”

Türkiye’nin Rusya’dan 3 milyon, Ukrayna’dan yaklaşık 900 bin ve İsrail’den 500 bin olmak üzere, toplamda 4–4,5 milyon ziyaretçi kaybettiğini ifade eden Erkan Yağcı, “Bu rakam, 2019 verileri baz alındığında Türkiye’ye gelmek isteyen veya gelme potansiyeli olan bir kitle. Bunların içinde 5 yıldız müşterisi de var, 4 yıldız müşterisi de var, 3 yıldızlı müşterisi de... Bunların gelmesi hem sektörde bir denge sağlıyordu hem de uçak konması noktasında operatörleri cesaretlendiriyordu hem de fiyatların belli bir seviyede tutulması için çok önemli bir kaldıraç görevi görüyordu. Çünkü bir uçağın yolcuları sadece 5 yıldızlı otel müşterisi veya üst gelir grubuna mensup turistlerden oluşmuyor. Uçaklar farklı gelir gruplarına mensup turistlerle doluyor ve Türkiye’de de buna uygun bir ürün portföyü var. Türkiye’deki mevcut yatak kapasitesi de böyle bir pazar yapılanmasını gerektiriyor.” diye konuştu.

“Turist profilimiz hak ettiğimiz fiyatı verme noktasında çok fazla istekli değil”

Erkan Yağcı, “Gelirlerin küresel ölçekte düştüğü, fiyatların ise yükseldiği bir denklem Türkiye gibi büyük kitle destinasyonları için ne anlama geliyor?” sorusuna şu yanıtı verdi:

Türkiye’nin çok pahalı olduğu şeklinde çok yanlış bir değerlendirme söz konusu. Türkiye 5 yıldız segmentinde çok iyi hizmet veriyor ve bu alanda fiyat-kalite avantajını kaybetmiş değil. Dünyanın her yerindeki içi dolu 5 yıldızlı her şey dahil tesislerin ortalama oda fiyatlarına baktığınızda minimum 1000–1500 eurodan başladığını görüyorsunuz. Türkiye’de ise biz 500 euro bandına yaklaştığımızda bile bu çok pahalı algılanıyor.

Sorun bizim pahalı olmamız değil. Türkiye’de şu sorunu hâlâ çözemedik: Yurt dışındaki turist profilimiz Türkiye’nin hak ettiği fiyatı verme konusunda çok fazla istekli değil. Bu belki bizim geçmişteki yanlış stratejimizden de kaynaklanıyor olabilir ama Türkiye, katma değeri çok yüksek, fiyatı ise düşük bir destinasyon olarak kodlanmış durumda ve bu imajı maalesef değiştirmekte zorlanıyoruz. Aynı kişi Fransa’nın Nice kentinde sahildeki oda-kahvaltı 5 yıldızlı tesise 700 euro verirken; Türkiye’de 5 yıldızlı, içi dolu her şey dahil konseptteki otele 500 euroya geldiğinde çok pahalı bulunuyor. Dolayısıyla burada ülkeye dönük imaj ve algının yaratmış olduğu bir problemle karşı karşıyayız.

“Fransa’daki ve Dubai’deki aynı ürüne o parayı veriyorlar”

Nitelikli 5 yıldız segmentinde ‘Türkiye’deki ürünler bu paraya değiyor’ dedirtecek yeni bir strateji ile imaj ve algı yönetimi çalışmaları yapmamız lazım. Çünkü verdiğimiz hizmete göre fiyatlarımız hâlâ çok uygun ancak insanların bu ürüne bu fiyatı verme isteği maalesef çok fazla yok. Aynı ürün Fransa’da, Dubai’de olduğunda o parayı veriyorlar ama Türkiye’ye gelince sıkıntı başlıyor. Ürün kalitesinde ve hizmette İspanya-İtalya, fiyatta ise Mısır-Tunus kategorisinde görülüyoruz ve bu paradigmayı çözecek yeni stratejilere ihtiyacımız var. Katma değeri çok yüksek bir ürün veriyoruz ama maalesef Türkiye’nin doğru yerde konumlanması noktasında sıkıntılar yaşıyoruz. Bunu bu sene, özellikle Temmuz ve Ağustos aylarında kendini açık şekilde gösteriyor.”

“Dört ve üç yıldızlı oteller ise kur-maliyet kıskacında”

Dört ve üç yıldızlı otellerde ise durumun daha farklı olduğuna dikkat çeken Erkan Yağcı, “Burada da maalesef ülkede yaşanan enflasyon, sabit kur sıkıntısı ve bunların işletmelere yüklemiş olduğu ekstra maliyet ürünün pahalı hale gelmesine neden oldu. Bunun yanında, özellikle Ege Bölgesi’nde yarım pansiyon, tam pansiyon ya da oda-kahvaltı formatındaki tesislerin hem de dışarıdaki yeme-içme fiyatlarının çok artması ürünleri pahalı hale getiriyor. Tabii bu bir noktada talebi her şey dahil otellere çeviriyor ama orada da Mısır gibi ülkelerin ön plana çıkmasına neden oluyor. Yani kur, enflasyon, maliyet ekseninde bir kısır döngü oluşmuş durumda.” diye konuştu.

“Antalya’ya gelen turistin yüzde 85’i Mayıs-Ekim arasında geliyor”

Türkiye gibi 2 milyon yatak kapasitesine sahip bir ülkenin her segmentten turist almak zorunda olduğunu, aynı durumun Paris veya Dubai için de geçerli olduğunu anlatan TÜROFED Başkanı, “Sadece yüksek gelirli bir turist profili getirmek mümkün değil. Yüksek gelir grubunu Temmuz ve Ağustos aylarında getirirsiniz. Zaten o gelir grubu tatile bu aylarda çıkar. Ancak bu işin bir de kış dönemi ve düşük sezonu var. En çok turist alan kentimiz Antalya ve o da aldığı ziyaretçinin yüzde 85’ini Mayıs–Ekim arasındaki dönemde alıyor. Diğer aylarda aynı sıkıntı devam ediyor. Dolayısıyla farklı turist profillerine hitap eden bir strateji ile bu süreci yönetmek lazım.” değerlendirmesini yaptı.

“Yıllardır ‘ucuza satıyorsunuz’ deniyordu, şimdi ‘pahalı’ deniyor”

Yıllardır “ucuza satıyorsunuz” diye eleştirilen turizm sektörünün şimdi de “pahalı satıyorsunuz” denilen bir sektöre dönüştüğünü ifade eden Yağcı, 2024 ve 2025 yıllarında yapılan fiyat artışlarının çoğunun maliyet artışlarına gittiğini vurguladı. Yağcı, “Hatta bu yıl, çoğu örnekte maliyet artışlarını bile karşılamayan fiyat artışlarına gidildi.” diye konuştu.

Türkiye’de otelcilerin kur ve maliyet artışları nedeniyle bu ölçekte fiyat artışlarına gittiğinin uluslararası tur operatörleri tarafından da çok net görüldüğünü kaydeden Yağcı, “Bunun bizden kaynaklanan değil, ülkenin kendi siyasi ve ekonomik konjonktüründen kaynaklandığını çok net anlıyorlar ve saygı duyuyorlar. Ama diğer taraftan paket tur müşterisinin yavaş yavaş Türkiye tatili satın almakta zorlandığını ifade ediyorlar. Çünkü paket tur müşterisi, büyük oranda belli bütçelerle hareket eden insanlardan oluşuyor. Tabii bu yüksek sesle dillendirilmese de Türkiye’ye ilişkin yıllardır süregelen bir konumlandırma da var.” dedi.

“Şartlar değişmezse2026’da 2025’tekine benzer bir sezon yaşarız”

Ekonomik, politik ve jeopolitik konjonktür değişmediği sürece Türkiye’nin 2026’da 2025’tekine benzer bir turizm sezonu yaşayacağını ifade eden Yağcı, “Ekonomik ve jeopolitik denklem olumlu yönde değişmediği sürece, 2026’da ve 2027’de ne talepte ne de kârlılıkta bir değişiklik yaşanır. Bu noktada turizmde ciddi bir büyüme beklemiyorum.” şeklinde konuştu.

"Bu noktadan ssla geri adım atmamalıyız"

Turizm sektörü için şu anda en büyük tehlikenin, şu anda yakalanan fiyat seviyesinin gerisine düşmek olduğunu belirten Erkan Yağcı,Mevcut seviyeyi korumamız başarı olacaktır. Ama asla bir adım geriye gitmememiz gerekiyor. Çünkü bu noktaya gelmek için çok büyük emek harcandı. Sektör olarak böyle bir yanlışa düşmememiz lazım.” ifadelerini kullandı.

“Piyasanın dinamikleri bazen farklılaşabiliyor”

Erken rezervasyon indirimlerini beklenenden daha erken geri çeken otelcilere dönük eleştirilere de değinen Yağcı, “Yıllardır emek verilmiş bir sektör. Herkes hak ettiği fiyatı yakalamak istiyor. Kimse yüksek indirimlerle satmak da istemiyor. İnsanlar belli bir öngörü ve niyetle piyasaya çıkıyor ancak piyasanın dinamikleri de bazen çok farklılaşabiliyor. Geçen yıla çok iyi başladık ama Haziran ayına geldiğimizde İsrail-İran savaşını kim öngörebilirdi? Fiyat politikasını olumsuzluklar üzerine değil, şu anki gerçekliğe ve bir öngörüye göre belirlersiniz. Biz Eylül–Ekim aylarında kontratları yaparken en büyük risk olarak yine döviz kurlarını görüyorduk ama bu savaş 2–3 hafta turizmi durdurdu. Dolayısıyla bu konuda bir eleştiri getirilirken bu gerçekliği de unutmamak lazım. Şimdi kontratlar yapılıyor. Önümüzdeki Haziran ayında ne olacağını kim öngörebiliyor?” değerlendirmesini yaptı.

“İspanya’da 200 kişinin çalıştığı ürün, Türkiye’de 500-600 kişiyle dönüyor”

Türkiye’de yıllar içinde turizm sektörüne ilişkin sürekli büyüyen ve kârlılığı artan bir sektör algısı oluştuğunu kaydeden Yağcı, şu noktaların altını çizdi:

Sektör zaten son 2 yıldır kârlılık noktasında geldiği noktayı korumakta zorlanıyor. Hatta çoğu işletmelerde bu geriye de gitmeye başladı. Zorlanan bir sektörle karşı karşıyayız. Özellikle bu yeni dönemde maliyet ve kur baskısı ile rekabet baskısı sektörü zorluyor. Siz Antalya’daki tesisi 500–600 kişiyle çalıştırırken, aynı ürün İspanya’da 200 kişiyle çalışıyor. Ama bizim yarattığımız model bu. Dolayısıyla zaten zorlanan turizm sektörünü, özellikle vergisel anlamda zorlamamak gerektiğini söylemek gerekiyor.

“Turizm, teşvik edilmemesi gereken bir sektörden ‘teşvik edilmesi gereken sektöre dönüşmemeli”

Turizm sektörünü ‘teşvik edilmemesi gereken’ bir sektörden, yeniden ‘teşvik edilmesi gereken’ bir sektöre dönüştürmemek için sektöre hiçbir yeni yükün gelmemesi gerekiyor. Çünkü faizlerin ve maliyetlerin çok yüksek olduğu, işletmelerin ciddi anlamda zorlandığı bir konjonktürde bu sektöre artık dört gözle bakılması lazım. Yoksa kur makası ve maliyet artışlarının kendini daha fazla göstereceği bir sektöre dönüşecek turizm.

Bir kere altını çizmekte fayda var; teşvik edilmemesi gereken bir sektörü teşvik edilmesi gereken bir sektöre dönüştürmemek için ilgili kamu otoritesinin bu sektöre mutlaka gözü gibi bakması lazım. Turizmin cari açığın kapatılmasındaki ve döviz getirisindeki rolü ortada ve bunlar çok kolay olmuyor. Tüm bunlar ortadayken sektöre yeni bir vergi ya da başka yüklerin getirilmesi sektörü sekteye uğratır ve bunun acısını da önümüzdeki 5–10 yıl yaşarız.

{ "vars": { "account": "G-G5X01GEY79" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }