15’inci Resort Turizm Kongresi “Design the Difference With New Strategies” (Yeni stratejileri farklı tasarla) mottosuyla başladı. Kongreye Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile KKTC Başbakanı Ünal Üstel de katıldı.
"Turizmde başarıyı yakalamak için..."
Kongrenin açılış konuşmasını yapan AKTOB Başkanı Kaan Kavaloğlu, Resort Kongresi’nin sektörün en önemli buluşmalarından bir haline geldiğini belirtti. Yıllar içinde turizmin ve turist profilinin değiştiğini belirten Kavaloğlu, turizmde başarıyı ancak fark yaratan, kendi hikayesini özgün bir şekilde anlatan ve stratejisini kurgulayan destinasyonların yakalayabildiğini belirtti.
"Turizmi yeniden tasarlamamız gerekiyor"
Turizmdeki değişime dikkat çeken Kavaloğlu “İklim krizi, sürdürülebilirlik, jeopolitik belirsizlikler ve dalgalanmalar nedeniyle turizmde bilineler artık geride kaldı. Turizmi yeniden tasarlamamız gerekiyor. Ürünü, pazarlamayı, iş biliğini, gelir modelini ve misafir deneyimini yeniden tasarlamak zorundayız.” dedi.
"Antalya turizmin merkezi durumunda"
Turizm sektörünün artık mevcut kalıplarla yürütülemeyeceğine, yeni vizyonlarla şekilleneceğine işaret eden Kavaloğlu Türkiye turizminin tanıtımında TGA’nın önemine dikkat çekti. Kavaloğlu “TGA 140’tan fazla uluslararası pazarda faaliyet gösteren güçlü bir turizm markası. Türkiye artık sadece tatil ülkesi değil, hikayesi olan medeniyetler ülkesi olarak anlatılıyor.Antalya Akdeniz’in en güçlü marka destinasyonlarından biri. Antalya paket tur pazarının, aile turizminin, golf turizminin, MICE turizminin merkezi durumunda. “ diye konuştu.
Bugün dünya turizminde başarı; fark yaratan, kendi özgün hikâyesini cesurca anlatan, stratejisini veriyle ve akılla kurgulayan destinasyonların elinde.
Neden yeni stratejiler diyoruz? Çünkü dünün ezberleriyle, bugünün ve yarının misafirini ikna etmemiz mümkün değil. Pandemi sonrası yeniden şekillenen seyahat motivasyonları, iklim krizi ve sürdürülebilirlik baskısı, dijitalleşme ve yapay zekânın dönüştürücü gücü, jeopolitik belirsizlikler ve ekonomik dalgalanmalar…
Bütün bunlar bize gösteriyor ki: Turizmde “bildiğimiz” dönemi geride bıraktık, artık “yeniden tasarlamamız” gereken bir dönemdeyiz.
“Design the Difference with New Strategies” teması tam da bu yüzden; • Ürünü, • Pazarlamayı, • İş birliğini, • Gelir modelini ve • Misafir deneyimini yeniden tasarlayalım diyen bir çağrıdır.
Turizm sektörü olarak, büyük bir dönüşüm çağının tam merkezindeyiz.
Yenilikçi farklılık anlayışıyla; sektörün değişen ihtiyaçlarına uygun çözümler geliştirmeyi, müşteri deneyimini zenginleştirirken çevresel ve toplumsal sorumluluklarımızı ön planda tutmayı hedefliyoruz.
Bu motto, aynı zamanda farklı düşünmeye, farklı görmeye ve farklı üretmeye bir davettir.
Klasik kalıpların dışında vizyonların ortaya konacağı kongremizin hem ulusal hem de bölgesel anlamda işletmelerimize katma değer sağlayacağına inanıyorum.
Turizm, yalnızca mevcut kalıpları tekrar ederek yürütülemeyecek kadar dinamik bir disiplindir. Geleceğin turizmi; farklılığı cesaretle tasarlayan vizyonlarla şekillenecek.
Bugün misafirler; kültürel mirasın modern yorumlarla buluştuğu, gastronomi, sağlık, spor, sanat gibi alanlarda yeni konseptler üreten destinasyonlara yöneliyor. İşte bu nedenle önümüzdeki dönemde de yeni stratejilerle fark yaratmaya devam edeceğiz.
Bu öncülerin ortak noktası, sorgulamak ve yenilikten korkmamaktı. Onlar, kalıplaşmış düşünceleri kırarak bilime, sanata, ekonomiye ve toplumsal dönüşüme yön verdiler.
Bizler de bugün sektörümüz için aynı ruhla hareket etmek mecburiyetindeyiz.
Bu noktada Türkiye, uluslararası ölçekte örnek çalışmalara imza atıyor. Medeniyetlere ev sahipliği yapmış bu coğrafya, her yıl milyonlarca ziyaretçiyi ağırlıyor. Turizmde geldiğimiz noktadan daha büyük bir potansiyele sahibiz.
Eşsiz turizm kaynaklarımızı dünyaya en doğru şekilde anlatmak amacıyla kurulan Turizm Geliştirme Ajansı; 140’tan fazla uluslararası fuarda faaliyet yürüten, yabancı basın ve influencerlarla yılda 2.000’in üzerinde iş birliği gerçekleştiren güçlü bir tanıtım markasıdır.
CNN, National Geographic, BBC, Condé Nast Traveler, Lonely Planet gibi platformlarda Türkiye artık sadece “tatil ülkesi” olarak değil, hikâyesi olan bir medeniyetler ülkesi olarak anlatılıyor.
Bu başarıda TGA’nın bütünleşik yaklaşımının ve sektörün bu dili benimsemesinin büyük payı var. Bu vesileyle TGA ekibine ve bu vizyonun öncüsü Sayın Bakanımız Mehmet Nuri Ersoy’a sektörümüz adına teşekkürlerimi sunuyorum.
Antalya; bugün sadece Türkiye’nin değil, Akdeniz çanağının ve dünya turizminin en güçlü marka destinasyonlarından biri.
Bu şehir; • Tarihi • Doğası • Kültürü, • Ve en önemlisi, misafirperverlik geleneğiyle bugün milyonlarca insanın kalbinde “ikinci bir ev” haline gelmiş durumda.
Antalyamız; Akdeniz’de paket tur pazarının, resort turizminin, aile tatillerinin, golf turizminin, spor turizminin, MICE ve etkinlik turizminin, sağlık turizminin en önemli merkezlerinden biri durumundadır.
Bugün birçok destinasyon, 12 ay turizm hedefine ulaşmak için nitelikli yatak kapasitesini, hizmet kalitesini, misafir memnuniyetini ve tekrar misafir oranını yükseltmeye çalışırken; Antalya, bu hedeflerin büyük bölümünde önemli bir mesafe kat etmiş bir destinasyon olarak öne çıkmaktadır.
Ancak bizler çok iyi biliyoruz ki; Başarı hikâyeleri, bir noktadan sonra “alışkanlığa” dönerse, yerini “konfor alanına” bırakır. Bizim konfor alanında kalma lüksümüz yok.
Antalya’yı sadece “yüksek sayılarla” değil, • Daha nitelikli turistle, • Daha yüksek kişi başı gelirle, • Daha dengeli sezon dağılımıyla, • Daha güçlü bir tanıtım ve algı performansıyla, • Ve tabi ki yerel halk için daha fazla refahla geleceğe taşımak zorundayız.
İşte bu kongrede konuşacağımız yeni stratejiler, tam da bu noktada kritik önem taşıyor.
Destinasyon olarak Antalya, • Sunduğu fiyat-kalite dengesiyle, • Gelişen hava yolu kapasitesiyle, • Güçlü konaklama altyapısıyla, • Dinamik genç nüfusuyla, • Kültürel çeşitliliği ve coğrafi konumuyla rekabette önemli avantajlara sahip. Her zaman söylediğim gibi tekrar tekrar söylemeye devam edeceğim. Bizim hedef rakiplerimiz Fransa, İspanya ve İtalya’dır.
Tüm avantajlarımıza rağmen aynı zamanda ciddi kriz senaryolarıyla da karşı karşıyayız: • Küresel enflasyon ve maliyet baskıları, • Enerji, iş gücü ve finansmana erişimde artan maliyetler, • Jeopolitik riskler, • İklim krizi ve su kaynakları üzerindeki baskı, • Ve tabi ki artan rekabet…
Rakip ülkelerdeki otel yatırımlarının finansman kaynaklarına bizlerden daha kolay erişmeleri, rekabet gücümüzü zayıflatıyor.
Yükselen sabit maliyetlerin döviz kurundaki artışın üzerinde seyretmesi ise fiyat-performans rekabetindeki avantajımızı azaltıyor.
Tüm bu zorluklara rağmen, fayda-maliyet dengesini her zaman misafirlerimizin lehine korumaya devam ediyor, rakiplerimizle var gücümüzle yarışıyoruz. Bu noktada, devletimiz için stratejik bir öneme sahip olan, turizm sektörünün tüm imkânlarla desteklenmesi büyük önem taşıyor.
Yakın gelecekte oluşabilecek ilave finansal yükler sektörümüzü ciddi şekilde zorlayacak olup, finansal anlamda özellikle geçiş dönemlerinde rahatlamaya ihtiyacımız var.
Bugün bizim için asıl soru şu: Bu güçlü altyapıyı ve kazanılmış markamızın; • Katma değerini, • Kapsayıcılığını, • Direncini yükseltecek bir turizm modeline nasıl dönüştüreceğiz?
Yeni Stratejiler Farklılık Dizayn Etmek dediğimizde, Türkiye ve Antalya turizmi için de aslında bunu kastediyoruz.
Turizm sadece tekrar eden bir döngü değil; her yıl yeniden doğan bir dinamiktir. Çok iyi geçen bir yılın ardından hiç beklenmeyen krizlerle karşılaşabiliyoruz. Bugün burada, bu krizleri büyük bir dirayetle yöneten, yenilikten korkmayan ve geleceğe vizyon koyanlarla bir aradayız. Bizler, tatillerin sadece bir konaklama değil; bir duyguya, bir anıya, bir farkındalığa dönüşmesini sağlayan, insana insanla hizmet eden kolektif zanaatın fedakar mensuplarıyız.
“Farklılık dizayn etmek” sadece tasarımda değil, düşüncede de bir dönüşüm anlamına geliyor. Misafirlerimiz artık daha bilinçli, daha seçici. Özgün deneyimler, ekolojik uygulamalar ve teknolojiyle desteklenen kişisel hizmetler bekliyorlar.
Bu dönüşümü başarıyla uygulayan Antalya, bugün 3 bini aşan tesis ve 700 binden fazla yatak kapasitesiyle Akdeniz’in turizm başkentidir. Ülkemizde 2025 yılının ilk 10 ayında gerçekleşen gecelemelerin %60’tan fazlası şehrimizde yapılmıştır. Bu yıl yakaladığımız güçlü performans, 2026 yılına da büyük bir umutla girmemizi sağlıyor. Önümüzdeki yıl, tüm zorluklara rağmen aşmamız gereken bir geçiş yılı olacaktır. Jeopolitik gelişmelere bağlı olarak misafir kapasitemizde pozitif değişkenlik bekliyoruz ve ulaştığımız rakamları değer odaklı şekilde korumaya kararlıyız.
Bizim rekabet modelimiz fiyat değil, değer rekabetidir. Bizim farkımız indirimli olmak değil, daha iyi olmaktır. Daha iyi hizmet vermek, daha iyi deneyim yaratmak, daha iyi gelecek inşa etmek için siz paydaşlarımızla birlikte önümüzdeki en önemli hedefimiz bir arada olabilmeyi başarmaktır.
Medeniyetler coğrafyası Türkiye, bugün dünya turizminde bir “yükselen güç” değil, artık “yerleşik bir ana oyuncu”dur. Turizm, ülkemiz için; • Döviz gelirlerinin, • İstihdamın, • Bölgesel kalkınmanın, • Kültürel diplomasinin, • Ve dünya ile entegrasyonun en önemli taşıyıcı kolonlarından biridir.
Bu açıdan turizm; yalnızca bir ekonomik sektör değil, aynı zamanda stratejik bir güçtür.
Dünya turizmi, yüzyılın krizi sonrasında güçlü bir toparlanma sürecinden geçiyor. Birçok bölgede 2019 rakamları yakalandı, hatta bizim gibi bazı destinasyonlarda aşıldı.
Ancak bu toparlanma; • Eşit, • Öngörülebilir, • Ve sorunsuz bir süreç değil.
Dünyada turizmini etkileyen ana dinamiklere baktığımızda:
1. Jeopolitik gerilimler ve savaşlar,
2. Enflasyon ve hayat pahalılığı ile tüketicinin harcanabilir gelirindeki baskı,
3. İklim krizi, aşırı hava olayları, su stresi ve karbon ayak izi tartışmaları,
4. Dijitalleşme, yapay zekâ ve big data ile değişen seyahat planlama alışkanlıkları,
5. Yeni nesil misafirlerin deneyim odaklı, kişiselleştirilmiş ve anlam arayan yolculuk talebi,
6. Yerel halkın turist akınlarına karşı tepkileri ve “overtourism” tartışmaları gibi başlıkların öne çıktığını görüyoruz.
Küresel turizm bu dinamikler paralelinde, dünya ekonomisinin en hızlı büyüyen alanlarından biri olmaya devam ederken, aynı zamanda en kırılgan, en hızlı etkilenen ve en hızlı tepki vermesi gereken sektörlerden biri olarak karşımızda duruyor.
Sektörümüzde rekabet yalnızca “fiyat” üzerinden değil; • Ulaşılabilirlik, • Güvenlik, • Marka algısı, • Doğal ve tarihi turizm kaynakları, • Yerel halkla uyum, • Dijital görünürlük, • Deneyim kalitesi gibi birçok parametre üzerinden şekilleniyor.
Bu denklemi anlayamayan, stratejisini buna göre yeniden tasarlayamayan destinasyonların orta ve uzun vadede yalnızca “izleyici” pozisyonuna düşme riski var.
Biz Antalya ve Türkiye olarak, böyle bir lüksümüz olmadığını biliyoruz.
Öncelikle; “Ziyaretçi sayısı” kadar, “ziyaretçi niteliğini de” konuşmak zorundayız. Kişi başı geliri, kalış süresini, tekrar ziyaret oranlarını, destinasyonda bırakılan toplam değeri önceliklendiren bir bakışa ihtiyacımız var.
Turizm sektörünün geleceği, güçlü bir stratejik ürün yönetimi ve en önemlisi, bu vizyonu taşıyacak nitelikli insan kaynağı ile mümkün olacaktır. Bu nedenle istihdamımızı, yani turizmin kalbinde yer alan çalışanlarımızı;
• Mesleki eğitim,
• Sürekli gelişim,
• Dijital yetkinlikler,
• Yabancı dil bilgisi ve
• Misafir deneyimi yönetimi alanlarında kesintisiz şekilde geliştirmek zorundayız.
Tamda bu noktada, Türk turizmine ve turizm eğitimine ömrünü adamış geçen hafta kaybettiğimiz değerli büyüğümüz, Avni Aker’i, saygı ve minnetle anmak isterim.
Uzun yıllar boyunca sektöre yetiştirdiği yüzlerce öğrenci, otelci, yönetici ve akademisyenle büyük bir iz bırakan Avni Aker hep birlikte ayakta alkışlamaya davet ediyorum. Turizm sektörünün nitelikli insan kaynağına olan katkıları, mesleki disipline verdiği önem ve eğitime adanmışlığı, onu öğrencilerinin ve sektörün kalbinde unutulmaz kılmıştır.
Yetiştirdiği nesiller ve bıraktığı güçlü miras, Türk turizmi için her zaman değerli bir yol gösterici olmaya devam edecektir.
Turizm; insansız, duygusuz, temassız yürütülebilecek bir sektör değil. Teknoloji insanın yerini almak için değil, insanı güçlendirmek için var olmalı.
Dijitalleşme ve yapay zekâ çağında, veriyle yönetilmeyen hiçbir sürecin kalıcı olma ihtimali yok. • Talep öngörülerimizi, • Fiyatlama stratejilerimizi, • Dağıtım kanalı tercihlerimizi, • Misafir segmentasyonumuzu, • Pazarlama yatırımlarımızı artık sezgilerimizle değil, verilerimiz ve analitik araçlarımızla yönetmek zorundayız.
İşte bu nedenle, Antalya ve Türkiye’nin geleceğe bakışının odağında; değer odaklı büyüme, dijital dönüşüm ve insan kaynağının güçlendirilmesi birlikte yer alıyor.
Bugünün misafiri; artık yalnızca fiyatı ve denizi sormuyor, “Bu otel doğaya nasıl davranıyor, bu destinasyon çevresine ne kadar saygılı?” diye de bakıyor.
Sürdürülebilirlik konusunu sadece “pazarlama argümanı” değil, “varlık şartı” olarak ta görmeliyiz.
Su kaynaklarının verimli kullanımı, enerji yönetimi, atık yönetimi, yerel ürün tedariki, biyolojik çeşitliliğin korunması…
Bunlar artık opsiyonel değil, zorunluluklarımız.
Turizmin geleceğine dair vizyonumuzun en önemli parçalarından biri, doğal kaynaklarımızın korunması ve yönetimi.
Sayın Kültür ve Turizm Bakanımızın liderliğinde, dünyaya örnek olacak Sürdürülebilir Turizm Sertifikasyon Programı’na hep birlikte imza attık. Bu program Türkiye’yi, Küresel Sürdürülebilir Turizm Konseyi ( GSTC ) ile uyumlu sertifikasyon sistemine sahip ilk ve sayılı ülkelerden biri haline getirdi.
Bugün 18 binden fazla konaklama tesisi bu program kapsamına girdi. Bu vizyoner yaklaşım, Türk turizmini sadece bugünün değil, geleceğin de güçlü oyuncularından biri yaptı.
Biz de AKTOB olarak bu vizyona katkı sağlamak için “Bir Damla Bir Dünya” mottosuyla yeni bir su tasarrufu kampanyası başlattık. Türkiye’nin 2050 yılında “yüksek su stresi” altında kalabileceği öngörülüyor.
Şimdi, Antalya’nın geleceğine yön veren çevresel sorumluluğumuzu simgeleyen kısa videomuzu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Antalya’daki 350 bine yaklaşan otel odasında ve tesislerimizin tamamında su israfını önlemeyi amaçlayan bu proje ile, suyun dünyanın en kritik kaynaklarından biri olduğunu hatırlatıyoruz.
15.Uluslararası Resort Turizm Kongresinin içeriği tam da bu nedenle, sadece bir“ program akışı”ndan ibaret değil.
• Küresel jeopolitik gelişmelerin turizme etkilerini,
• Önemli kaynak pazarların geleceğini,
• Turizmde finansman kaynaklarının öncelikli kullanımı,
• Hava yollarının destinasyon gelişimindeki rolünü,
• İç pazarın yeni dinamiklerini,
• Sivil toplum kuruluşlarının bir destinasyonun markalaşma sürecine olan katkılarını
• Dijitalleşme ve yapay zekânın iş yapış şekillerimizi nasıl dönüştürdüğünü hep birlikte konuşacağız.
Bu kongrenin her anı, Antalya’nın, Türkiye’nin ve sektörümüzün geleceğini tasarlarken elimizi güçlendirecek önemli bir veri, görüş alışverişi ve ileriye dönük fikirler sunacaktır.
Bizler; bu salonda bulunan herkesin, yalnızca dinleyici olarak değil, bu sürecin aktif bir parçası, bir tasarımcısı olmasını arzu ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki; Geleceği tek bir akıl, tek bir kurum, tek bir düşünce tarzıyla tasarlayamayız. Geleceği ancak birlikte kurgulayabiliriz.