60 yıllık kişisel ve kurumsal hafızadan süzülen bir durum tespiti…
Marka meselesi, Türkiye’de pek konuşulmayan ama kökten bir soruna işaret ediyor. Yüksek enflasyon belasından mustaripseniz, bu konu üzerine düşünmek bile başlı başına zorlaşıyor.
Yaklaşık 60 yıllık (benimle yaşıt) enflasyon verilerine baktığımızda tablo oldukça net:
• Üç haneli enflasyon yaşanan yıl sayısı: 3
• Çift haneli enflasyon yaşanan yıl sayısı: 40
• Tek haneli enflasyon yaşanan yıl sayısı: 17
Ben adeta enflasyonla doğmuşum; ne yazık ki muhtemelen veda ederken de enflasyon hâlâ bizimle olacak.
Yüksek enflasyon; yüksek kredi maliyetleri ve finansmana erişimde ciddi zorluklar anlamına geliyor. Yatırımcı bu sorunlarla boğuşurken “marka yaratma” konusu ister istemez ikinci plana itiliyor. Birinci öncelik, en doğal içgüdüyle, ayakta kalmak oluyor.
Ege Cansen’in bir röportajında söylediği gibi: “Türk girişimci borcu sever. Ağrı Dağı’nı vadeli ver, kredi limitini yükselt; onu da alır.” Yani gözü karadır bizim insanımız. Ancak haftayı, ayı hatta yılı kurtarma telaşıyla yaşayan zihinlerden uzun vadeli değer üretmek maalesef kolay çıkmıyor.
Buna bir de coğrafyadan kaynaklanan riskleri ve bürokrasinin keyfiyetini eklediğinizde tablo daha da ağırlaşıyor. (Misal, Jeff Bezos’tan ıslak imzalı kimlik fotokopisi istenebilecek bir sistemden söz ediyoruz.) Bu şartlar altında inovatif yatırım yapanlara madalya vermek gerekir.
Güzel örnekler elbette var. Ancak diyelim ki bir fırsat yakaladınız ve bir marka yarattınız. İsteyerek ya da istemeyerek küresel markalarla rekabetçi hâle geldiniz. Bu noktada, çoğu zaman bir “fon” kılıfı altında, parası ödenerek ama tamamen hukuk temelli ve son derece kibar bir çökme operasyonu ile karşılaşmanız neredeyse kaçınılmaz oluyor.
60 yıllık serüvenimde hatırladığım firmaların büyük çoğunluğu neredeyse aynı kaderi paylaştı.
Konaklama endüstrisinde de durum farklı değil. Yerli markalar bir elin parmaklarını geçmezken, küresel markaların yerel çözüm ortakları her yerdedir. Üstelik bu durum gururla anlatılır ve pazarlanır. Ancak bir araya gelip tecrübeleri paylaşarak ortak bir değer yaratmak gibi bir gündem çoğu zaman yoktur.
Bu bir sitem değil, bir durum tespiti. Eğer gerçekten yerli markalar yaratmak istiyorsak; günü kurtarmayı değil, geleceği inşa etmeyi konuşmak zorundayız. Daha az borcu, daha çok vizyonu; daha az korkuyu, daha çok iş birliğini gündemimize almalıyız. Marka; yalnızca sermaye değil, istikrar, sabır ve ortak akıl ister.
Belki de asıl soru şudur: Bizim neden markamız yok değil, biz bu düzenle marka yaratmak istiyor muyuz?
Rıdvan Ensari
Otel Yöneticisi