Berlin'de düzenlenen 26. Turizm Zirvesi’nde Almanya seyahat endüstrisinin önde gelen temsilcileri, federal hükûmetten hızlı ve kararlı adımlar beklediklerini açıkladı. Almanya Turizm Endüstrisi Federasyonu (BTW) Başkanı Sören Hartmann ve Alman Seyahat Birliği (DRV) Genel Müdürü Achim Wehrmann’ın açıklamaları, sektördeki beklentileri net bir şekilde ortaya koydu.
Büyümeye elverişli ortam
Sören Hartmann, turizmin ancak uygun siyasi ve ekonomik koşullarda yeniden bir büyüme motoru olabileceğini vurgulayarak, yeni koalisyonun bürokratik yükleri azaltma, KDV avantajlarını koruma, hava yolu ücretlerini düşürme ve esnek çalışma düzenlemeleri gibi vaatlerini hızla hayata geçirmesi gerektiğini söyledi.
Rekabet ve ulaşımda iyileştirme talebi
Turizm sektörü, sadece sanayiye değil, hizmet sektörlerine de odaklanılması gerektiğini savunuyor. Hartmann’a göre siyasetin net, güvenilir ve birleştirici olması; turizm gibi dışa açık sektörlerin de ulusal kalkınmada dikkate alınması şart.
Özellikle hava yolu taşımacılığının vergisel yüklerden kurtarılması, sürdürülebilir yakıt teknolojilerine yatırım yapılması ve havalimanlarında çevre dostu altyapıların güçlendirilmesi, sektörün öncelikleri arasında yer alıyor.
DRSF’den düşük katkı payı talebi
DRV Genel Müdürü Achim Wehrmann, FTI iflasında etkin şekilde devreye giren Alman Seyahat Güvence Fonu’nun (DRSF) finansal yapısının güçlü olduğunu belirtti. Bu nedenle, tur operatörlerinden alınan yıllık katkı payının %1’in altına çekilmesini talep eden Wehrmann, güvence sisteminin daha kapsayıcı hale getirilmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.
AB’ye eleştiri: Yeni yükler istemiyoruz
DRV, AB düzeyinde planlanan Paket Tur Yönetmeliği revizyonuna da karşı çıktı. Özellikle zorunlu arabuluculuk sistemlerinin getirilmesi, hem ek maliyet yaratacağı hem de müşteri memnuniyetini anlamlı şekilde artırmayacağı gerekçesiyle eleştiriliyor. DRV, paket turlarda müşteri memnuniyetinin yüzde 90’ın üzerinde olduğuna dikkat çekiyor.
Yurt dışı tatilleri lüks değil
Zirvede ayrıca, yurt dışı seyahatlerinin “lüks” değil, yaşam kalitesi, kültürel etkileşim ve katılım anlamına geldiği vurgulandı. Siyasi karar alıcıların, geniş halk kesimlerinin seyahat etme hakkını koruyacak politikalar geliştirmesi gerektiği ifade edildi.
